Bir Hilal Uğruna Balkan'dan Anadolu'ya
Gazi Mürtezan, sık sık “Kurşunlar başımızın üstünden geçerdi...” derdi…
“Yatın! Kalkın! İleriii!” gibi nidâlarla sık sık ağlar idi…
“Çook ölü gördük, çook...” derdi…
Koca Seyit’in, askerlerin “Yarım Dünya” yakıştırmasını yaptığı dev savaş gemisini suya gömüşünü anlatırdı heyecanla... “O benden daha yiğitti!” derdi, yüzünde acı bir gülümsemeyle…
Kumanova’da, Serez’de, Çanakkale’de hafızasına işleyen barut kokularının inadına, çiçekleri çok severdi Gazi Mürtezan… Kalkandelen çiçekleri, özellikle de papatyaları, şehit kanlarını hatırlatmaz mı bakmasını bilene!...
“Mekke” denince “Kâbe” gelir akıllara...
“Medîne” denince “Hz. Muhammed (s.a.s.)” gelir akıllara...
“İstanbul” denince Fatih, “Üsküp” denince “Yiğit Paşa”, “Yıldırım Bayezid”, Yahya Kemâl Beyatlı gelir...
“Kosova” denince “Şehit Sultan Murat Hüdavendigâr”, “Bosna” denince “Fatih”, “Gazi Hüsrev”, “Gazi İsa Bey” gelir...
“Edirne” denince “Şükrü Paşa”, “İşkodra” denince “Hasan Rıza Paşa” ya da Yahya Kemâl’in “Rumeli’nin Hasan Rıza’sı!” şiiri gelir...
“Plevne” denince karakter âbidesi şanı büyük “Gazi Osman Paşa” gelir akla...
“Yemen” denince Peygamber âşığı “Veysel Karanî” ve Anadolu’dan, Balkanlar’dan “gülü çemen olan” ve “gidenin gelmediği” Yemen’e koşan binlerce yiğit gelir hatırlara...
“Çanakkale” denince, ne gelir hatıra?
Erzurum’dan Ahmet, Sivas’tan Hüseyin, Yozgat’tan Hasan, Balıkesir’den Seyit, Bosna’dan Hasan, Konçe’den Sait, Budaklar’dan Hamza, Üsküp’ten İslâm, Kalkandelen’den Niyazi gelmez mi hatıra?
Gelmeli... Unutulmamalı bu kahramanlar...