Kutlu Ant
Dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan Türk halklarının maddi ve manevi kültürünü koruyabilmeleri oldukça zordur, çünkü Dış Türkler’in çoğunluğu sömürü ve baskı altında yaşamaktadır. Bununla birlikte; Türk Milleti’nin engin kültür birikimi öyle ya da böyle, uygarlıkta yerini almıştır.
Yazar, bu romanında ağırlıklı olarak Kafkaslar’da yaşayan Karaçay-Malkar Türkleri’nin mitolojik kültüründen yola çıkarak; bu halkın hafızasında yüzlerce yıldan bugüne kadar koruna gelen efsaneleşmiş tabiatüstü varlıkları ve inanışları, kurgulama yöntemiyle okuyucuya tanıtıyor.
Bu kitapta; Ön Türkler’in askeri hayat tarzı ve disiplini hakkında bilgi verilirken, bunun yanında o dönemde kadına büyük değer verildiği, kurultayda (mecliste) kadının da yer aldığı anlatılıyor.
Ayrıca yeryüzünde birçok Türk topluluğunun günümüzde dahi büyük coşku ile kutladığı bahar şenliklerinin (Nevruz ve Hıdırellez) aslında binlerce yıllık bir Türk kültür mirası olduğu vurgulanırken, bu kültürün halen daha canlı tutulma sebebini, Türklerdeki yurt ve tabiat sevgisine bağlandığını görüyoruz.
Romandaki kahramanın (Talayhan’ın) gök aleminde yargılanması ilginçtir ve yapılan yemine (Ant) sadık kalınması devletin bekası için şarttır. Bu Kutlu Ant’a bağlı kalan Kağan (Devlet başkanı) Türk Ulusu’nu bengü kılacaktır…
Talayhan, kağanlık yeminin bir yerinde; “Komşu devletlerle barış içinde yaşamayı esas alacağıma!” diye ant içerken; sanki Atatürk’ün; “Yurtta barış, cihanda barış!” sözünün günümüz dünyası için ne kadar geçerli bir söz olduğunun mesajı veriliyor.